Aslında burada erkeklik ve kadınlıktan bahsetmiyoruz. Erkek olmaya çalışan kadınlardan bahsediyoruz. Etrafınızda fark ediyor musunuz? Erkek gibi davranan, aslında fazlasıyla dişi gibi ancak yüksek sesle konuşan, çoğunlukla göbek bölgesi erkek tipi yağlanan bazen küfürbaz çoğu, kesinlikle öfkeli ve bunu güç sanan kadınları biraz inceleyin. İlişkilerinin de sorunlu olması kaçınılmaz olan bu kadınlar genellikle ya istenmeyen gebelik ürünü ya da aslında cinsiyet olarak erkek beklenen kadınlardır. Ailelerinde ve yaşamlarında çoğunlukla kadın olmanın zararlarını görmüş veyahut erkek olmanın avantajlarını yaşamak istemiş kadınlar olurlar.
Çocuklarımıza erkek veya kız olmalarına göre davranıyoruz. Onlara cinsiyetçi bakış açısını önce biz öğretiyoruz. Ev yaşamında erkek çocuktan sadece cinsiyetinden ötürü bir katkı beklemezken, onun tüm işlerini bile kız çocuklarına yaptırıyor, kız çocuklarımızı sadece kız oldukları için cezalandırıyoruz. Kız babalarından duyuyor musunuz ‘Benim kızım erkek gibidir’ deyimini? ‘Erkek gibi’ derken aslında hangi erdemlere sahip olmasını istiyoruz? Güçlü, ahlaklı, kendi başına ayakta kalabilen ve belki de bir meslek sahibi olarak görmek istediğimiz kız çocuklarımıza ‘Erkek gibi’ deyimini yapıştırıyoruz. Bilinçdışına itilmiş programlarında bu kadınlar aslında erkek enerjisi yaymaya başlıyor. Kadınlığın, dişiliğin güçsüzlük, acizlik ve eziklik olduğunu düşünüyorlar. Biliyorsunuz tam tersi deyimimiz var onu da erkekler için kullanıyoruz ‘Karı gibi’ diyerek, güçsüz, ağlayan, duygusal ve aciz diye nitelendiriyoruz. Aslında ne kadın olmak güçsüzlüktür, ne de erkek olmak güçtür. Toplumsal bakış açılarının dışında sadece cinsiyetimizle bu erdemlere sahip olmamız imkânsız. Ancak bizler çocukluktan itibaren öğrendiğimiz bu bakış açısını kendi hayatımıza entegre ediyoruz. Sonra ne oluyor biliyor musunuz? Bu kişilerin hayatına çekilen erkeklere giden enerjisel mesaj ‘Ben erkeğim’ oluyor. O zaman da erkek bu kadınlara asker arkadaşından hallice davranıyor. Her zaman eril ve dişil enerjinin dengesinden bahsederiz. Bu durum hayatlarımızda büyük dengesizlikler yaratıyor. Kadın masaya yumruğu vurmanın, hakaret etmenin, tehdit etmenin veya isyan etmenin güç olduğuna inanıyor. Acımamak için etrafına duvar örüyor. Her işini kendi yapan kadın, evdeki erkeğe işe yarayacak bir alan bırakmıyor. Onun da başarısını ve tatminini elinden alıyor. Buradaki en önemli ayrım gücün tanımıdır. Güç nedir? Öfkeli olduğunuzda güçlü hissediyorsunuz, her şeyi yapabilir ve savaşabilir güçte hissediyorsunuz. Ancak güçlü olmak öfkeli olmak değildir. Öfke sadece yetersizlik ve güçsüzlük durumlarında bilinçdışı için savunma mekanizmasıdır. Sakin kalarak, kadın olarak ve hatta sadece susarak bile güçlü olabilirsiniz. Tanımların karışmış olması bizi en çok kısıtlı tutan durumlardır. Örneğin heyecan tanımı da korkuyla karışır genellikle. Küçükken lunaparkta dönme dolaba binmek istediniz ve anneniz size de ‘Korkarsın’ dedi mi? Heyecanlanırsınız aslında ilk his olarak, korkmak sonra gelir. Ancak koşullandırıldınız. Ne zaman ki bu tanımlardan sıyrılır, cinsiyetinizi olduğu gibi kabul edersiniz, karşı cinsle rekabeti ve savaşı bırakırsınız işte o zaman ilişkilerinizde de denge bulabilirsiniz. Kadın veya erkek, kimse öfkeli ve tehditkâr insanlardan hoşlanmaz. Aslında birçok insan, huzurlu, kendinden emin ve pozitif enerji yayan, yargısız olanlara çekilir. Unutmayın, kendi cinsiyetiyle barışmamış olanlar insanlıkla ve yaşamla barışamaz. Kadın veya erkek olmak muhteşemdir. Muhteşem bir bedende, Yaradan tarafından eksiksiz ve kusursuz olarak yaratılan bizler, olduğumuz halimizi ve farklılıklarımızı kabul edersek, bir çarkın dişlileri gibi birbirimizle tam uyum ve denge içinde ilişkiler kurabiliriz. Yaşamın denge kuralı cinsiyetlerimizden, deneyimlerimize kadar her alanda geçerlidir. Ruhların cinsiyeti yoktur, sadece fiziksel bedenlerinizin cinsiyeti vardır. Bu yaşamda beni kadın bedeninde yaratan Yaradan’a şükrediyorum. İhtişamlı olan her bir ayrıntıma, her bir özelliğime şükürler olsun.